9 Eylül 2007

EĞİTİM ŞART


Boş duranın kafası iyiye çalışmaz diye bir söz vardır. Bu söz genel anlamda doğrumudur yanlışmıdır bilemem ama kendinizi iyi , olumlu yönlendirebilirseniz bu atasözünün doğru olmadığı ispatlanabilirsiniz. Bugüne kadar almış olduğum tüm eğitimlerin not ve çalışma kağıtlarını saklamıştım. Hepsi bir büyük kutunun içersinde duruyordu. Kutunun yer kapladığı söylenerek yoksa atılacak tehdidiyle karşılaşınca hiç olmazsa işe yaramayanları ayırmak için kutuyu boşaltım ve tek tek elden geçirmeye başladım. Ne eğitimler almışım. Her biri o günün koşullarına gore hazırlanmış , dünyanın uyguladığı sistemlerdi. Her konu hakkında ansiklopedi kalınlığında kitaplar yazılmış , kapaklarında rus generallerinin madalyaları gibi çok ünvana sahip yazarların muhteşem gülümsemelerini kapsayan resimleri kapakları ise beni satın al diye bağırıyordu. Okunduğunda büyük ufuklar açan tuttuğum notlardan hangisini uygulamaya tam olarak sokabildiğimi ve sokamadığımı düşündüm. Bunlardan kaba bir tabirle ancak %10-30 gibi bir oranda gerçekleşmiş olabileceğimi tahmin ediyorum. Bu kadar para , bu kadar zaman harcamış bir kişi olarak bu oran neden bu kadar düşüktü.? Hiç olmazsa bu oran % 40 civarında olmalıydı ki bu kadar para ve zamanın boşa gitmediği kanıtlanabilmiş olmayı çok isterdim. Çalışma sürecim müddetince ülkemizin yetiştirdiği en önemli eğitimcilerinden eğitimler aldım. Onlarla uzun uzun konuşarak sohbetler ettim. Değerli bilgi birikimlerini aktardılar.Teorik olarak sunulan bu eğitimlerin bizlere ne gibi bir faydası olduğunu düşünmeye çalıştım. Belki o günün çalışma temposu ve gürültüsü içersinde bazı şeyleri anlatmak , anlamakta ve uygulamakta zorluklar çekmiştik ve başarısızda olduğumu hissetmiş olmakta bana ayrı bir hüzün vermiştir . O günlerdeki başarısızlığın sebeblerini bu günki aklım ve edindiğim tecrübelerin ışığı altında tekrar gözden geçirdim. Bulduğum ( bana gore yanlışlıklar ) neden başarıya ulaşamadığının kararını verdim. Bu gün dünyadaki eğitim sistemleri genelde USA , Japon patentlidir. Çünki bu eğitim sistemleri o ülkenin kafa yapısına , çalışma ahlakına , işveren ahlakına , gelirine ve genel toplum sosyal anlayışına gore hazırlanmışlardır. Burada ülkenin genel sosyo ekonomik durumu , insan hakları , hukuksal anlayışına , genel eğitim durumu , ihtisaslaşma , üretim , rekabet , satış sistemleri , müşteri alışkanlıkları ve sermaye endekslerine gore planlanmıştır. Bu sebebledir ki bu ülkelerde başarı oranı diğer ülkelere göre daha yüksektir. Bu tip eğitim programları diğer ülkelerde tekerleği yeniden icat etmemek için tercüme edilmiş uygulanacağı ülke insanına uygun hale getirilerek uygulanmaya başlanmıştır.Başarı oranları hakkında bir yorumda bulunamam , çünki uygulanırlığı hakkında emin değilim. Ayni sistem eğitim programları ülkemizdede uygulanmaktadır. Çok büyük paralar ve zaman harcanarak programlar anında motomot tercüme edilerek hap haline getirilerek , insanlara aktarılarak uygulamaya geçilmiştir. Bu sebeble insanımızın bilmediği pek çok kelimeler hiç bir değişikliğe uğramadan ( Marketing , bunchmarking , file ,backraound ) kelime haznemize iş bilmez tercümanlar kanalıyla davetsiz olarak dilimize takılmışlardır. ( Pazarlama kelimesi bunu ifade ettiği söylenir ama tam karşılığı değildir maalesef ) Bazıları ise en kısa yoldan tercüme edilmiş (Human Reasurch ) İnsan Kaynakları olarak dilimize takılmış , bu yeni terimde ister istemez kafalarda ayrı bir sorun yaratmıştır ve yaratmaktadır. Buna benzer yüzlerce örnek verilebilinir. Bu eğitim sistemlerinde kullanılan yabancı kelimeler genel anlamda ülke lisanında , iş kelime haznemizide ciddi şekilde yaralar vermeye etmeye devam etmektedir. Eğitim işi pek kolay olmadığı içindir ki yapılan tercümelerin , uygulamalarının her ülkenin şartlarına uygun değildir. İşte eğitimde karşımıza çıkan en önemli unsur insanını iyi tanıyıp tanımadığına bağlıdır.Eğer insanını tanımadan hazırlanan her bir eğitim programının başarıya ulaşması mümkün değildir. Önce insanı ve genel ülke sistemlerinin en geniş şekilde gözde geçirilmesi ve uygulanabilirlik imkanları test edilmeli ve araştırılmalıdır. Günümüzün çoğu zamanını toplantılarda harcarız. Bunun içindir ki örneği bu konuda vermeyi uygun gördüm. İşin geliştirilmesi , planlanması, gelmişi , geçmişi , stratejiler , rakip dedikoduları hep bu yuvarlak , elips , dikdörtgen ceviz kaplama masalar başında konuşulur. Genel anlamı içersinde TOPLANTI kavramı belli süreyle sınırlanmış en fazla üç konunun konuşulup tartışıldığı ve kesin kararlarlara varılarak uygulamaya , başla düğmesine basıldığı sınırlı sayıda yetkilinin katıldığı kurum içi bir dayanışma ve zamanlı söylev yeridir. Ben bu kadar yıl katıldığım toplantılarda başlama ve bitiş saatlerini belirten bir ibare , konuşulacak konular hakkında toplantı düzenleyenler tarafından aydınlatıcı hiç bir bilgi almadan girdim ve çıktım. Sabah 8.00 de girip akşam 22.00 de toplantılardan çıktığım çok olmuştur. Ve toplantıların hemen hepside daldan dala idealsiz sohbetler içersinde geçmiştir. Hep ütopik konuşulmuş , duyulması istenmeyen düşünceler hemen geçiştirilmiş , hatta susturulmuştur. Bazı zamanda katılımcılar kişisel becerilerini sergileyebilmek için toplumu düşünmeden uzamalara neden olmuşlardır. Acaba toplantılar yöneticilerin bir tatmin vasıtasımı veya yöneticilerin boş zamanlarını değerlendirmek için düzenledikleri kurum içi tatmin vasıtasımıdır hala anlamış değilim. Bana gore toplantının ilk 45 dakikası çok önemlidir. Mesajların , bilgi alış verişinin bu zaman içersinde en kısa , efektif olarak aktarılması gereklidir. Bu zamanın aşımıda genel bir düşüş yaşanır. Kendinden bildiğim için en fazla bir saat sonra düşüş ani bir şekilde karşınıza çıkar. Kendinizi yeniden toplamak için etrafınızı kontrol etmeye başlarsınız. Buda size bazen çok güldürücü bazende çok sıkıcı anlar yaşamınıza neden olur. Beden olarak orada olmanıza rağmen kafa ve beyin olarak başka yerlerdesinizdir. Tuvalet , havalanma , içecek ihtiyacınız birbirini takip etmeye başlar. Girişler çıkışlar başlar. Artık standart olarak toplantı beyinsel olarak bitmiştir ama bedensel göreviniz devam etmektedir. Hele salon hava şartlarına gore iyi kontrol edilmiyorsa durum dahada kötüdür katılanlar için. Sessiz konumdaki mobil telefonlar bir anda titreşim pozisyonuna geçerek masa üzerinde yakalamaya çalışırsınız. Ben hayatımda ilk olarak toplantı kurallarının gerçek uygulanmasını İngilterede gördüm ve defalarca yaşadım. Toplantıyı yapılacağı salon önünde sıcak , soğuk içecekler ve yiyecekler hazırlanmıştı. Kapı önünde gerekli her türlü kırtasiye malzemesi hazır edilmiş ve TOPLANTI SALONU nun kapısında toplantının ne için olduğu , başlama ve bitiş saatleri yazılmıştı. Bir beyaz kağıda da toplantıya katılacakların listeside asılmıştı. Toplantıya beş dakika kala herkes yerini aldıktan sonra toplantı lideri katılanları gözle kontrol edildikten sonra saatine bakarak toplantıyı açtı ve toplantını biteceği saatide anons ederek toplantıyı açtı. Toplantı masasına her türlü içecek hazır edilmişti. Çalışma hayatımda bayilerimizin bitmez tükenmez toplantılarımızdan bizlere ulaşmakta çok zorlandıklarını şikayet etmelerini hep susarak cevap vermişimdir. Hatta günümde olmadığım günlerde çok nadiren arayanlarla konuşmamak için arkadaşlarıma toplantıda demelerini dahi çok hatalı olsamda istemişimdir. Bugün işiniz gereği kişilerden kaçmanın en kolay yolu arayana bir arkadaşınız vasıtasıyla TOPLANTI da yanıtını vermenizdir. En azında arayanlardan en az üç saat kurtulmuş olursunuz. Her türlü eğitimin mutlaka hitap edeceği kitleye gore hazırlanması ve sunulması gereklidir. Katılımcıların her türlü ülke faktörleri hatta yöresel faktörlerin dahi dikkate alınması gereklidir. Büyük kuruluşlar genelde eğitimlerini verilen kişi sayısına gore değerlendirmektedirler. Verilen eğitimlerin kontrolları asla yapılmamaktadır. Bu işin ölçümü nasıl olarak bilemem ama her eğitimin mutlaka uygulanmasınında takibi şarttır. Büyük organizasyon içersinde olan kurumlarda bu çok daha ciddi ve büyük yatırımlar gerektirmektedir. Ama eğitimler genel bilgi ve anlayış düzeyinin çok üzerindedir. Konuya hakimiyet sağlamayan katılımcı bu tip organizasyonları bir dinlenme , turistik amac olarak görmektedir. Toplantıya , eğitime geldiği halde kendisini yanlız akşamları yemekte gördüğümüz pek çok eğitim gönüllüsünü hatırlıyorum. Her ne kadar tepki versekte bu tip insanlar her zaman var olacaktır. Eğitimlerin iş branşına gore iş koluna hakim birikimi olan uzmanlarca hazırlanmış , basit ve katılımcıların katılımı sağlanarak verilmesi gereklidir. Türk insanı istatistik , matamatiksel ve rakkamsal değerlendirilmelerden uzak bir biçimde hatta mizahi bir ortamda anlatılması gerektiğini düşünmekteyim. Bazen eğitime karşı çıkanlar veya isteksiz olanlarlada karşılaştım. Onlara eğer bu şirket için eğitim alıyorsanız önemli değil , şirket bunu başkasından telafi eder , ama kendinizin gelişmesi için yaralı görmiyorsanız zaten geri kaldınız zahmet etmeyin demişimdir. Eğitim insan çizgisini devamlı yükselten bir unsurdur. Çizgi yükseldikçe eğitimcide ondan çok daha çabuk zamanından evvel yükselmesi gereklidir. Eğitimciyle eğitilen arasındaki en önemli çizgi budur. Daha milli davamız olan Milli Eğitimini çözememiş bir ülkenin insanı olarak eğitimcilerin yaşadıkları sıkıntıları bütün kalbimle kabulleniyorum. İnsana saygılı , topluma saygılı insanları her yaşta , her yerde yetiştirmeye her zaman gayret göstermeliyiz. Eğitim yanlız okumak yazma değildir. Yemek yemeği , çatal bıçak kullanmasını , sıraya girmeyi bile öğretmek bir eğitimdir. Çok değer verdiğimiz insana her zaman her koşulda yaklaşmakla görevliyiz. Esas amacımız eğitim aldığına inandığımız cahillerle mücadele etmektir. Bozulmuş eğitim sistemimizi yeniden kuralım. Artık silkinme zamanıdır. Çağdaş bir ülke için insanımızı çok iyi tanıyarak batının ama insanımıza uyarlanabilir eğitim sistemlerimizi geliştirmeliyiz. Birikim , tecrübelerimi , duygularımı , hislerimi sizinle paylaşmak istedim. Sağlık ve sevgi içinde kalın. Haldan Levent

Hiç yorum yok: