13 Eylül 2007
İNANMIYORUM Kİ
• Toplumun , kişinin en yüksek değerde , yaşama hakkı içersinde özgürlük ve mutluluğa ulaşacağına inanabiliyormuyum .?
• Anayasanızın kapalı kapılar ardında ısmarlama hazırlandığına inanabiliyormuyum .?
• Cumhurbaşkanı , Meclis Başkanı , Başbakanın ayni siyasi partiden olmasının demokratik olduğuna inanabiliyormuyum .?
• Haklarında yolsuzluk dosyaları bulunan kişilerin dayatmayla yüce makamlara gelmesinin adaletli olduğuna inanabiliyormuyum .?
• Ülkeyi hortumlayanların , rüşvetçilerin adalet önünde yargılanacağına , adaletin bu kişilere gerekli cezaları vereceğine , zaman aşımına uğratmayacağını inanabiliyormuyum.?
• Faili meçhul cinayetlerin çözülebileceğine , radyoların , TV ların kapatılmayacağına inanabiliyormuyum.?
• Yağcılık için Cumhurbaşkanına 125.000 gül attıran Belediye Başkanının tarafsız olduğuna inanabiliyormuyum. ?
• Çankayaya türbanlı bir hanımın yakıştığına inanabiliyormuyum .?
• Sivil Toplum Kuruluşlarının görevlerini tam olarak yaptıklarına inanabiliyormuyum .?
• Kavgadan başka yöntem bilmeyen liderlerin artık çekilip gideceklerine inanabiliyormuyum . ?
• Üç nesil görmüş bit pazarlık siyasilerin gözlerini toprak doyurduğunu göreceğime inanabiliyormuyum. ?
• Gençlerimizin akıl ve erdemle siyasete atılacaklarına inanabiliyormuyum.?
• Değiştim diyen siyasilerin gerçekten değiştiğine inanabiliyormuyum .?
• 82 Valiyi arayıp emrinizdeyim diyen milletvekilinin samimiyetine inanabiliyormuyum. ?
• Kellelerin şerefli vatan görevlerinden sağlık , sevgi , gururla evlerine , ailelerine geri dönebileceğine inanabiliyormuyum . ?
• Başbakanın bana bir gemicik alacağına inanabiliyormuyum.?
• Her hakkın karşılığı bir sorumluluğun , her fırsatın karşılığı bir vecibenin , edinilen her malın karşılığı olacağına inanabiliyormuyum .?
• Yasalar için insan değil , insanlar için yasalar yapıldığına ; yönetimin , toplumlara , insanlara , hükmetmek için değil onlara hizmet için var olduğuna inanabiliyormuyum .?
kimsenin geçimini sağlamaya mecbur olmadığını , ama her topluma , insana geçimini sağlayacak fırsatlar verdiğine inanabiliyormuyum .?
• İnsanın ve toplumun genişliği olduğuna , hayatlarının sempati , sevgi ve hizmetleri kadar genişleyeceğine inanabiliyormuyum .?
• Doğruluk ve adeletin , sosyal düzenin dayanıklı temeli olduğuna , rakkamların doğru söylediğine , siyasilerinde rakkamlar gibi doğruyu söyleyeceğine inanabiliyormuyum .?
• Vaatlerin kutsallığının , zenginlik , iktidar ve mevkiiden çok daha yüksek değerde olduğuna inanabiliyormuyum .?
• İnsanlıkta , faydalı işlerde karşılıkta bulunmanın her zaman vecibe olduğuna ve bir tek fedakarlıktaki temizleyici ateşin , bencilliğin süprüntüsünü yokeden ve insan , toplum ruhunu özgürlüğe ulaştıran büyüklük olduğuna inanabiliyormuyum .?
• Nasıl adlandırılırsa adlandırılsın , akıl , sevgi olan tanrının varlığına , kişinin ve toplumun en büyük mutluluğu , en geniş yararının onun arzusu ile armoni içersinde yaşam bulacağına inanabiliyormuyum .?
• Dünyada en büyük şeyin Sevgi olduğuna , onun yanlız başına nefreti mağlup edeceğine , doğrulukla ve üstün güçle zafer kazanacağına inanabiliyormuyum .?
HAYIR , HAYIR , HER ZAMAN KUŞKULUYUM . ŞÜPHE İÇERSİNDEYİM ,
İşte bunlara hep beraber inanabiliyorsak , hep beraber gerçekleştirebiliyorsak , hep beraber çalışabiliyorsak , üretiyorsak , her şeyden önce birbirimizi seviyorsak , anlamaya çalışıyorsak , birbirimiz dinliyorsak önce insan sonra toplum olacağız. 23 Temmuz 2007 de ne biçim insan ve toplum olduğumuzu çok daha iyi anladık. Yarımıza yakını hala değişmemiş , sözde şahsiyet olarak kalmış.
Sağlık ve sevgiyle kalın.
A.Haldan Levent
10 Eylül 2007
YÜCE SESİN ARDINDAN
Ülkemizde çalışmış , kimi yorumculara gore beğenilmeyip geri gönderilmiş , kimine görede kendisini tebrik etmek isteyen 1960 ihtilalilin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsele ben sanatçıyım diktatörün ayağına gitmem diyebilen müzik dünyasının deviydi Pavarotti. (1960-1962 Türkiyede misafir tenor olarak çalışmıştır. )
Pavarottinin bu dünyaya yapmış olduğu en önemli görev klasik müzik içeriliğini rock müzik içeriliği ile karma etmesidir. Klasik müziğin tarzından asla taviz vermemiş , rock müziğinide klasik müzik ciddiyetine indirgemiş olmasıdır.
Şöhretinin , emeğinin getirdiği her nemadan faydanmıştır ve en doğal hakkıdır. Çünki tanrının çok az kuluna nasip ettiği yeteneğini insanlara en güzel şekilde büyük bir disiplin ve efendilik içersinde sunmuştur. Kısacası tanrı yeteneğini toplumla , insanca düşünce içersinde paylaşmış olmasıdır. Sanat hayatında bir kere yarım ses atladığı için eleştirilere maruz kalmış ve bir daha olursa bu işi bırakırım diyecek kadarda iddialı olmuş bir sanatçıydı.
Pavarotti yanlız sesiyle değil insanlığıylada önder olmuş bir şahsiyetti. Savaş Çocukları ( War Childs – Bosna Savaşı ) için Pavarotti and Friends konserleri düzenlemiştir. Pavarottinin önderliğinde Eric Clapton , Suzanne Vega & Zuccherro , Lisa Minelli , Marc Anthony , Elton John , Aeron Neville , Bob Gerdorf , Neville Brothers , Sting , Andrea Bocelli , Bryan Adams ,Giorgia , Michael Kamen , Jose Carreras , Placido Domingo , Qeene , James Brown ve Zubin Mehta gibi bir çok müzik devi bu konserlere gönüllü olarak katılmışlardır. İlk defa olarak bir rock parçası olan Hard Break İngilizce olarak Elton John tarafından rock versiyonunda ve İtalyanca olarak ta klasik versiyonunda Pavarotti tarafından duet olarak canlı seslendirilmiştir. (Flarmoni Orkestrası eşliğinde icra edilen bu final parçasında piyanoda Elton John , gitarda Eric Clipton ve vokellerde de diğer sanatçılar eşlik etmişlerdir. )Ve bu konserde 3 defa bis yapmıştır ki sahne hayatında bir kereden fazla asla bis yapmamıştır. Pavarottinin en büyük özelliklerinden biride rock ve pop devlerine klasik aryaları söyletmesidir.Bryne Adams konserden sonra tenor olmadığıma şükrediyorum demiştir. Yaklaşık yüzbinin üzerinde kişinin izlediği bu konselerin tüm gelirin ve yaşamı boyunca doldurduğu yüzlerce CD sinden , 16 CD nin tüm telif ve yayın haklarını Unicef ‘ e bedelsiz olarak hibe etmiştir. Buna beşyüzbin kişilik New York konserini , ikiyüzellibin kişilik Londra konserlerini ilave edebiliriz.(Bu konserlerin seyirci sayısının fazla olması tüm şehirde konserlere giremeyenler için konserleri dev TV ekranlarından naklen dinleyenler dahil edilmiştir. )
Pavarotti tüm dünya seslerinide bir araya getirmiştir. Onlarla beraber elele dünyada barış ve sevgi felsefesiyle seslenmiştir.Jose Carreras , Placido Domingo onunla birlikte olmaktan büyük zevk almışlar , eğlenmekten konseri unuturduk demişlerdir. Ünlü şef Zubin Mehta sopamı bırakarak bir kere dahi zevk ve keyfle dinleyemedim diyecek kadarda ileri gitmiştir.
Ülkesi İtalya onun bu tanrı vergisi yeteneğini , kişiliğini her zaman gururla kullanmış ve kullanmaktanda gurur duymuştur. İtalyan Hükümeti ‘’ Pavarotti , İtalya adına dünyaya barış , ve sanat elçisi olarak görevini yaptığını ve ülkesini onulandırdığını hatırlatarak , şimdi onu onurlandırmak bizim görevimizdir ‘’ diyerek ona olan saygısını İtalyan halkıyla beraber son yolculuğuna uğurlarken alkışlarla ona olan sevgisini göstermiştir.
Pavarotti , çocukken savaş yaşadım , komada kaldım. Hayatın gerçeklerini biliyorum diyerek , hayatın barış , hayatın hayat ve her türlüsünün muhteşem olduğunu bilen bir yetenekti. Pavarotti büyük bir insan , müthiş bir ses ve barış adamı olarak tarihe geçti.
Sesi ve eserleri dünya çocuklarımıza hayat , dinleyenlere büyük keyf verecektir dünya döndükçe. Her zaman seni elinde bej mendilin , ter içindeki güler yüzün , sesinin ve bedeninin muhteşemliğiyle anacağız Pavarotti.
Çocuklar , insanlık , barış ve müzik adına sana minettarız Pavarotti.
Nur içinde yat.
NURETTİN DAYIOĞLU ANISINA
Rahmetli Nurettin Dayıoğlu profesyonel futbol oynamış çok sevdiğimiz ve en çok takıldığımız bir kardeşimizdi. Çok çabuk parlar fakat kısa zamanda gönlümüzü alırdı. Bir gün gazetenin birinde fotografınızı yollayın size karakterinizi söyleyelim diye bir köşe dikkatimi çekti. Hemen Sevgili Nurettinin bir vesikalık resmini bulup gazeteye gönderdim. Gazete de yeme içme 2 gün sonra ana sahifanın sağ alt köşesinde büyük bir yer ayırarak yayınla.İstediğim bir gözdü.Allah iki göz vermişti. Fakat esas problem bundan sonra başlayacaktı. Türkiyenin her yerinden telefonlar yağmaya başladı. Cesaretinden dolayı Sevgili Dayı Nurettini kutluyor tanımlamanın tamamen uyduğunu söyleyerek dahada kızdırıyorlardı. Sevgili Dayı Nurettin bunu yapan namerti mutlaka yakalayacağını ve neler yapacağını en tehditkar ifadelerle dile getiriyordu. Bir gün ulan bunu yapsa yapsa sen yaparsın dedi. Burada herkes senden çok çekiyor , beni şeker hastası bile yaptın diyerek devamlı ağzımı arıyordu. Ben ise devamlı savunmada kalıyor , lafı değiştiriyor , işi bahane edip sıyrılıyordum. Rahmetli anacığıma sevgi ve saygılarını kibarca dile getiriyordu. Bu olaydan bir kaç gün sonra annem beni bir işi için ziyarete geldi. Herkes hoş geldiniz diyerek eline öperek hal hatırını sordular. Dayı Nuri bütün hızıyla odaya girerek anacım hoş geldiniz diyerek annemin elini öperek hatırını sorarak benden çektiklerini sıralama başladı. Bende anneme bu adama inanmamasını devamlı olarak kendisine küfrettiğini söyleyince Dayı Nurim ne diyeceğini ne yapacağını şaşırarak odanın kapısını şaşırarak cama yapıştı. Bizler yerlere yatarak gülerken annem onu yerden kaldırmak için yardım ediyordu. Dayı Nurim bir taraftan özür diliyor annemde bilmeden beni seni tanırım evladım diyerek teselli etmeye çalışıyordu. Bir akşam çıkarken gel biraz seninle konuşmam lazım dedi. Hah şimdi yandım dedim kendi kendime. Söyle canım kardeşim derdin nedir sana nasıl yardımcı olabilirim dedim. En fazla benden şüphelendiğini fakat elinde delil olmadığını yaptıysam söylememi ve kulağın deliktir senin kim yapmış olabilir tahmin etmemi kendine has kelimeleriyle sordu. İçimden doğruyu haykırmak geliyor ama bir türlü haykıramıyordum. Belki ben yaptım desem iş bitecek ama suçu Sevgili Kel Hüseyine atmakta buldum. Çünki Kel Hüseyin bu konularda sabıkası vardı. Amacım artık işi dahada bulandırmak olmuştu. Sevgili Nuricim bilirsin ben her türlü şakayı yaparım ama bu tip şakalar hep Sevgili Kel Hüseyin yapar dedim. Durdu düşündü hakikaten sen böyle şaka yapmazsın bu şakaları hep kel yapar o bu konuda bir sabıkalıdır dedi. Sabah Nuri ? Kel çatışması başlamıştı. Kel her türlü yemini ediyor du yapmadığına dair. Ben de hakem gibi kullanıyorlardı. Değil mi , doğru değil mi . ? Sonunda günahsız Kel Hüseyin Dayı Nuriye dayanamayacığını anlayarak kurtulmak için özür dileyerek konuyu kapattılar. Yıllarca bu olayın benim tarafımdan yapıldığı kendisine anlatıldıysa da ama benim böyle bir yapmayacağıma o kadar inanmıştı ki bütün provaskasyonlara rağmen bana bu konuda toz kondurmadı. Dayı Nuri benden çektiği kadar kimseden çekmemiştir. Bir İtalya seyahatimizde beraber bir fotograf makinası aldık. Dayı Nuri akşama kadar filmi bitirdi. Akşam yemekte çektiklerini çok merak ettiğini söyledi. Bak dayı dedim git odaya makinadan filmi çıkar bak orada nasıl çıktığını görürsün dedim. Yemekten sonra herkez dağılarak gezmeye çıktı. Otele döndüğümüzde arkadaşlar dayımım çok sinirli olarak beni aradığını söylediler. Katta karşılaştık. Burnundan soluyordu. Ulan dediğini yaptım ama hiç bir şey göremedim dedi. Aman allahım şimdi yandım dedim. Dayım sen bunu nasıl açtın. Filmi makinadan çıkarttım , kaseti açtım filmi ışığa tutarak baktım dedi. Canım dayım yanlış yaptın bunu battaniyenin altında açacaktın.Sonra bir bardak suyun içersine koyacaktın dedim. Bana bunları söylemedin dedi. Dayım o zaman hiç olmazsa beni bekleseydin dedim. Beraber yapar sanada gösterirdim dedim. Dayım durdu düşündü peki bu çekilenleri kurtarmak mümkün olmazmı dedi. Olmaz dayım sen uygulama hatası yaptın mümkün değil dedim. Peki ne olacak dedi. Yarın gurubu bekletirim sen nerelerde çektiysen oralara gider tekrar çekersin deyince korkumdan 5 katı aşağıya nasıl indim ben bile anlamadım. Dayım fotograf çekmeye çok merak sarmıştı. Artık filmin açılmayacağını öğrenmiş , kadrajları güzel yapmaya başlamıştı. Haldan bu makinaların objektifleri nasıl temizlenir diye sordu. Suyu iyice alınmış bir bezle önce sil daha sonra soğan zarıyla parlat dedim. Dayım bana inanarak onuda denedi. Öğle tatillerinde masasının altında kestirirdi. Bir gün masasına çarpınca deprem oluyor diye kaçmaya başlayınca en büyük açığını vermiş oldu. Bazen masasına dokunarak kızdırıyordum. İzmirin büyük depreminde yine masasının altında kestirirken sallanmaya başladık. Yapma be kardeşim şurada biraz dinlenelim derken şirketteki hanımların can hiraş bağrışlarıyla sallantıyı şaka zanneden dayım bir çıta çevikliğiyle masanın altından çıkarak o anda yıkılan Borsa binasının bacasından önce aşağıya inmişti. Kireç bir suratla saatler sonra şirkete dönen dayım ulan yaptığın şakalar hakikati ayıramama sebeb oluyor diye üzerime yürüyordu.Nurettin Kardeşim genç yaşta böbrek yetmezliğinden vefat etti. Seni çok özlüyor ve her zaman rahmetle anıyoruz. Nur içinde yat Dayı Nurim.
YAPIYORSAN YAPILANA KATLAN
Çağlar Özer abime ile birlikte kış günü bölge seyahatine çıktık. Hem yapılan bayilik taleplerine bakacak hemde bayilerimizi ziyaret edecektik. Seyahatimiz gayet güzel ve verimli geçmekteydi. Merzifondan Kastamonuya hareket ettik.Boyabata yaklaşırken yağmur yağmaya başlamıştı ve yoldada bakım yapılmaktaydı. Yolun iki yanı insan boyunda mucur dağcıkları ile kaplanmıştı. Boyabatı geçinten sonra yolun solunda yavaş yavaş giden bir inek tam bizim geçeceğimiz anda yolun sağına trafik kaidelerine uymadan geçince ineğe kaçınılmaz olarak çarptım. İnek bir anda havalanarak sağdaki mucur dağının arkasına düştü. Şok olmuştum.Hemen frene basıp durdum. Ama kilitlenmiştim. Bütün kaslarım donmuş bir vaziyette direksiyonun üzerine yığılıp kalmıştım. Arabadan çıkmak istiyordum ama çıkmam için gerekli hareketi , enerjiyi bulamıyordum. Çağlar abi bütün kuvvetiyle beni direksiyonun üzerinden çekerek allaha yaranarak bir tokat akşetti. Tokat beni kendime getirir getirmez hemen arabadan çıkarak trafik canavarı ineğe bakmaya indim. O sırada karşıdan hızla gelen bir arabada bizi geçerek zar zor durdu. İçindekiler inip inmemekte tereddüt ederek bir kaç dakika arabanın içinden bakarak gaza basarak hareket ettiler. Çabuk arabaya atla dedi Çağlar abi. Şaşkın bir vaziyette araya binerek hareket ettim. Fakat elim ayağım zangır zangır titriyor , arabayı kontrol edemiyordum. Kullanamayacağımı söyleyince Çağlar abi hayır kullanacaksın diyor bir yanda da takip edilip edilmediğimizi çaktırmadan kontrol ediyordu.Yaklaşık 20 kilometre sonra yol yapımı sebebiyle yol kapatılmıştı. İşaretçiler bizi durdurarak bir süre beklememiz gerektiğini söylediler. Çağlar abi hayvana bakmadık , yaşıyor mu , hiç olmazsa sahibine haber versek üzerimize düşen görevi yapsak dedim. Oğlum sen dayak yemek mi istiyorsun , ölmek mi.? Yol bir süre sonra trafiğe açıldı. Heyecandan çarpmanın arabaya verdiği hasara bile bakmak aklımıza gelmiyordu. Nihayet Kastomonuya girerken aklımıza geldi. Çarpmadan ön pancur kırılmış başka hayati hasarımız yoktu. Akşam Kastamonuda geceledik.Sabah şirketi arayarak sevkiyatlar ve genel durum hakkında bilgi alırken arkadaşlarım ineklere dikkat etmem konusunda ikazlar yapılıyordu. Çağlar abim yememiş içmemiş durumu hemen arkadaşlara bildirmişti. Döndükten sonra bir kaç hafta sonra masamın üzerinde pellur kağıda yazılmış bir mahkemeye davet yazısı buldum. Yazıyı okuduğumda yazının Boyabat Jandarma Karakolundan geldiğini kazayı saat ve dakika olarak veriyor fakat sürücüsü konusunda bilgi vermiyordu. Mühür dikkatimi çekmişti. Mühür tam olarak basılmamış , net değildi. Çağlar abi yahu bak size söylemiştim şu hayvanın sahibini bulalım diye.Bak bizi ihbar etmişler ne yapacağız şimdi dedim . Çağlar abi çalışmasına hiç ara vermeden sorun senin Haldancım başının çaresine bak kardeşim dedi.Abi dedim yazı şirkete hitaben yazılmış. Şirket cevap verecek ne yapmam gerekiyor hiç olmazsa bunda yardımcı olun dedim. Kardeşim şirket yaptığın hatanın bedelini ödermi.? Tabiki doğrusunu yazacaklar. Direksiyonda sen değilmiydin.? Anla kardeşim anla değil mi.? Sana tuzak kurulmuş. Ama suçluluk duygusu sağlıklı düşünmeme imkan sağlamıyordu. Hemen yazıyı alarak Genel Müdür Yrd.Yılmaz Temizerin yanına gittim. Yılmaz Temizer çok saygı ve sevgi duyduğum , abim dostumdur. İşine olan düşkünlüğünün yanı sıra hayata her zaman pozitif bakan zor zamanların insanıdır. Eşsiz bir maliyeci , eşsiz sorun çözen bir kişiliğe sahip gerçek bir centilmendir. Kızdığı veya sinirli olduğunu kaşlarıyla oynadığı zaman anlardım. Yılmaz abi bana böyle bir yazı geldi , sizin haberiniz varmı dedim. Bak Haldancım , gördüm , yanlışlıkla açılmış özür dilerim ama bu yazı senin için gelmiş. Şirketimizin bu tip sorunlara ayıracak zamanı ve mali imkanı yok. Kural ve kanunlara karşı gelemeyiz. Eğer mali bir sorun çıkarsa bedelini öder ama maaşından da keseriz. Yılmaz abinin söyledikleri balyoz gibi kafamda patladı. Bu adam kural adamıydı , kuralların ve kanunların asla dışına çımazdı. Sorun parada değildi , vicdani sorumluluktu .Yazıyı tekrar tekrar kontrol ediyorum ama kafam hep kaşeye takılıyordu. Kaşeye bir türlü ısınamamıştım. Fakat ülkemizde bu tip yazışmaların önemi bilinmediğini düşünerek işi baştan sağma yaptıklarını işi bir an evvel başlarından sağmak için alelacele yazılıp , kaşenin özensiz bir şekilde basılarak gönderildiğini çok görmüştüm. Hiç olmazsa bir avukat alarak jandarma karakoluna gitmeye karar verdim. Avukat kardeşim , arkadaşım sevgili Bilge Özeri arayarak durumu anlattım. Abi dedi içeri girersin ama kurtarırız , bir kaç hafta istirahat etmiş olursun dedi.Yazıyla birlikte gelmemi söyledi. Tabii olarak benim tüm konuşma ve koşuşturmam provakatör ( ! ) dostlarımca yakinen takip edildiğimin farkında bile değildim. Konu benim için çok ciddiydi , hayat mayat meselesi. Ceketimi giyerek Çağlar abiye yazıyla ilgili avukata gideceğimi söyleyerek dışarıya asansöre binmek üzere çıktım. Çağlar abi hayvanı bırakıp kaçarsan sonu bu olur diyede arkamdan bağırdı . Kapının önünde Kel Hüseyin , Solcan Halil , Ozmın sohbet ediyorlardı. Nereye gidiyorsun dediler. Durumu anlattım. Zaten biliyorlar ama sözüm ona yardımcı olmaya çalışıyorlar. Yahu dediler şu yazıya bir daha bakalım dediler. Yahu kardeşler avukat bekliyor sonra bakarsınız dedimsede olmaz bir kere daha beraber bakalım diyorlar gitmemi önlemek için sigara ikram ediyorlardı. Artık kurtulmam için yazıyı göstermemden başka çarem kalmamıştı. Yazıyı çıkardığım anda Kel Hüseyin hemen elimden alıp yırtı. Ne yapıyorsun kardeşin neden yırtıyorsun dememe kalmadı Kelle , Solcan oh be sonunda rahatladık be yahu dediler. Güleyim mi ağlayayım mı.? Biz dediler herkesi ayarladık. Peki Yılmaz Beyide mi alet ettiniz.? Yılmaz Beyi ikna etmemiz iki günümüzü aldı ama sonunda kabul etti. Dedik ki abi bu adam herkese çektiriyor size sormadan da bir şey yapmaz ne olur sizde katılında bu adama birde biz çektirelim demişler. Bunları öğrendikten sonra gülerek Yılmaz abinin odasına gittim. Bütün ciddiyetimi takınarak Yılmaz Bey siz en güvendiğim abimdiniz. Güvenirliğinizi ve samimiyetiniz bende kazaya uğramıştır dedim.Yılmaz abi bütün sevecenliğiyle Haldancım dedi içim kan ağlıyarak bu adamlara uydum.Sana yapmamaları için çok söyledim ama sonunda benide işbirlikçi yaptılar dedi.Sarılarak öptüm. Birbirimize sarılarak kahkahalarla gülmeye başladık. Ben bunları hak ettim abi diyerek ayrıldım.Yapıyorsan yapılana katlanacaksın hele Dostlarınsa. Hayat belkide bu olayların güzelliklerinde , heyecanında gizli.
Oooo OZMIN BEY
Romanın en büyük eğlence caddesinde misafirlerimizle birlikte gecenin geç saatlerde ışıkların altında yürüyerek günün yorgunluğunu atıyorduk. Gece kulüplerinin çığırkanları ellerinde broşürlerle showların tanıtımını yapıyor , bulsalar karga tulumba bizi içeriye atacaklar. Bende önde tek başıma yürüyordum. Tunuslu olduğunu öğrendiğim çığırtkan koluma girerek showlarını güzelliklerini anlatmaya çalışırken , aniden dönüp para kazanmak istermisin dedim. Sana para versem Oooo Merhaba Ozmın Bey diye en yüsek sesinle bağırırmısın dedim. Parayı cebine koyarken çığırkanda söyleminin provasını yapıyordu. Oooo Meraba Ozmın Bey , Oooo Meraba Ozmın Bey diye. Ozmın beyin kim olduğunu sordu. Bak dedim şu gelen beyaz ceketli , saçı dökük , göbekli , pantalonunu çekiştiren efendi Ozmın Bey. Ozmın misafirlerimizle konuşarak , etrafı seyrederek , içtiği sigarellosundan derin dumanları havaya bırakarak ama günün yorgunluğundan çökmüş bir şekilde hala dinç görünmeye çalışarak yürüyordu. Ben hemen saklandım. Ozmın tam çığırkanın yanına gelince Tunuslu avazı çıktığı kadar defalarca bağırarak Oooo Ozmın Bey welcome diye onu ve misafirlerimizi gece kulübüne sokmaya çalışıyor , Ozmının önünde reveranslar yapıyordu. Ozmın şoktaydı. Gülmeye çalışıyor ama gülemiyor git be kardeşin diye Tunusluya kibarlığını elinden bırakmadan bağırmasını önlemeye çalışıyordu. Misafirler abi sen burada şöhretsin de haberimiz yok diye hayretler içersinde kalırken bazıları işi dahada ileri götürerek abi senin çok daha iyi bağlantılarında vardır demeye başladılar. Ozmın nar gibi kızarmış , sinirinden burun deliklerinden içtiği sigarellonun dumanları kara trenin çıkardığı dumanlar gibi etrafı yayılıyordu. Ozmın bir süre durdu , bunu biri yaptı ama kim yaptı düşünmeye başladı. Ben erkekliğin %90 nını yaparak hemen bir taksiye binerek otele döndüm. Haberi şirketti diğer arkadaşlarıma ilettim.
Sabah kahvaltısında Ozmının yanından geçerken Ooo0 Meraba Günaydın Ozmın Bey deyip yanına oturdum. Ozmın lokmasını ağzını atmadan önce sendemi duydun abi dedi. Abi bunu biri planladı ama bulursam kötü yapacağım dedi. Ozmın tanınmak güzeldir dedim niye kızıyorsun ki.
Ertesi gün akşam yemeğinden sonra misafirlerimizi dolaştırmaya çıkacaktık. Abi hadi gelmiyormusun dedi. Ozmın bu kıyafetle gidemezsin dedim. Neden dedi. Beyaz ceketini giymen lazım dedim. Abi bulacağım o yapanı ve göstereceğim gününü dedi.
Ozmın Oooo Ozmın Bey welcome sloganıyla şirket arkadaşlarımız tarafından karşılandı. Aradan geçen uzun bir süre sonra Ozmının en keyifli olduğu bir günde Ozmın dedim. Tunusluyu hatırlıyormusun ?. Gülümsemesi durdu. Senmiydin abi dedi. Evet Oooo Ozmın Bey dedim , ben yaptım.Beşbin lirete patladı. Ayağa kalktı yüzüme sevgiyle baktı ve sarıldık. Ozmınla uzun yıllar sevgi , saygı içersinde bir abi kardeş gibi çalıştık. Pek çok projeyi başarıyla tamamladık. Her zaman beyaz ceketiyle , kişiliğiyle ve hoşgörüsüyle her zaman gerçek dostumdur. ANCAKSIN.
ÇAYLAK
Bir gün seyahatte şirketi aradım. Telefonu henüz şirkete 15 gün önce girmiş olan Mehmet Hepkorucu kardeşim açtı. Buyrun ben Mehmet Hepkorucu dedi. Karşımda hiç beklemediğim birini duyunca oğlum ben Vehbi Koç dedim. Anlayamadım dedi büyük heyecanla.Sen yenisin galiba evladım dedim. Evet efendim 15 gün oldu işe gireli. Peki dedim ben Vehbi Koç , Ateş Beyi aramıştım. Mehmet dahada teleşlanmıştı. Cevap vermekte zorlanıyor , konuşurken kesin cevaplar veriyordu. Ateş Bey şu anda toplantıda efendim. İsterseniz hemen çağırayım efendim dedi.Peki oğlum sen işinden , maaşından memnunmusun dedim. Mehmetin cevap vermesini beklemeden aradığımı söyle ben tekrar ararım deyip telefonu kapattım. Seyahatten dönünce Mehmeti ziyarete gittim. İşlerden konuşurken Vehbi Beyle görüşmesinden sonra neler yaptığını öğrenmeye çalışıyordum. İte kaka dolandıra dolandıra konuya girdim. Oğlum yenisin Holdingten ararlar bazen sekreter , santral kullanmayabilirler çok dikkatli ol dedim. Tam kapıdan çıkarken abi yahu dedi. Bundan 10 gün evvel Vehbi bey aradı Ateş Beyi. Anlamadım dedim. Valla aradı. Ateş Beyle görüşmek istedi. Toplantıda olduğunu isterse hemen çağırayım dedim ama istemedi ben sonra ararım diye kapattı. Abi müthiş bir insan benim yeni olduğumu anladı , işimden ve maaşımdan memnun olup olmadığımı sordu. Patron ve insan böyle olmalı abi dedi.Mehmetin yüzündeki mutluluk görülmeye değerdi. Mehmet dedim sana bunları , şunlarıda sordumu. Evvet abi dedi. Peki sen nereden biliyorsun dedi. Çünki seni arayan bendim evlat dedim. Mehmet yıkılmıştı. Birden kalın bedenime sarılarak kaburgalarımı kırarcasına sıkmaya başladı. Mehmet bak Vehbi Beye söylerim diyerek güç bela elinden kurtuldum. Mehmet kardeşimle dost ve kardeşliğimiz halen ayni sevgi ve saygıyla devam etmektedir. Evlendikten sonra eşi İremden ve kızı Zeynepten dolayı ikinci plana düşmüştür. Sağlık ve sevgi içinde kalın. Haldan
9 Eylül 2007
EĞİTİM ŞART
Boş duranın kafası iyiye çalışmaz diye bir söz vardır. Bu söz genel anlamda doğrumudur yanlışmıdır bilemem ama kendinizi iyi , olumlu yönlendirebilirseniz bu atasözünün doğru olmadığı ispatlanabilirsiniz. Bugüne kadar almış olduğum tüm eğitimlerin not ve çalışma kağıtlarını saklamıştım. Hepsi bir büyük kutunun içersinde duruyordu. Kutunun yer kapladığı söylenerek yoksa atılacak tehdidiyle karşılaşınca hiç olmazsa işe yaramayanları ayırmak için kutuyu boşaltım ve tek tek elden geçirmeye başladım. Ne eğitimler almışım. Her biri o günün koşullarına gore hazırlanmış , dünyanın uyguladığı sistemlerdi. Her konu hakkında ansiklopedi kalınlığında kitaplar yazılmış , kapaklarında rus generallerinin madalyaları gibi çok ünvana sahip yazarların muhteşem gülümsemelerini kapsayan resimleri kapakları ise beni satın al diye bağırıyordu. Okunduğunda büyük ufuklar açan tuttuğum notlardan hangisini uygulamaya tam olarak sokabildiğimi ve sokamadığımı düşündüm. Bunlardan kaba bir tabirle ancak %10-30 gibi bir oranda gerçekleşmiş olabileceğimi tahmin ediyorum. Bu kadar para , bu kadar zaman harcamış bir kişi olarak bu oran neden bu kadar düşüktü.? Hiç olmazsa bu oran % 40 civarında olmalıydı ki bu kadar para ve zamanın boşa gitmediği kanıtlanabilmiş olmayı çok isterdim. Çalışma sürecim müddetince ülkemizin yetiştirdiği en önemli eğitimcilerinden eğitimler aldım. Onlarla uzun uzun konuşarak sohbetler ettim. Değerli bilgi birikimlerini aktardılar.Teorik olarak sunulan bu eğitimlerin bizlere ne gibi bir faydası olduğunu düşünmeye çalıştım. Belki o günün çalışma temposu ve gürültüsü içersinde bazı şeyleri anlatmak , anlamakta ve uygulamakta zorluklar çekmiştik ve başarısızda olduğumu hissetmiş olmakta bana ayrı bir hüzün vermiştir . O günlerdeki başarısızlığın sebeblerini bu günki aklım ve edindiğim tecrübelerin ışığı altında tekrar gözden geçirdim. Bulduğum ( bana gore yanlışlıklar ) neden başarıya ulaşamadığının kararını verdim. Bu gün dünyadaki eğitim sistemleri genelde USA , Japon patentlidir. Çünki bu eğitim sistemleri o ülkenin kafa yapısına , çalışma ahlakına , işveren ahlakına , gelirine ve genel toplum sosyal anlayışına gore hazırlanmışlardır. Burada ülkenin genel sosyo ekonomik durumu , insan hakları , hukuksal anlayışına , genel eğitim durumu , ihtisaslaşma , üretim , rekabet , satış sistemleri , müşteri alışkanlıkları ve sermaye endekslerine gore planlanmıştır. Bu sebebledir ki bu ülkelerde başarı oranı diğer ülkelere göre daha yüksektir. Bu tip eğitim programları diğer ülkelerde tekerleği yeniden icat etmemek için tercüme edilmiş uygulanacağı ülke insanına uygun hale getirilerek uygulanmaya başlanmıştır.Başarı oranları hakkında bir yorumda bulunamam , çünki uygulanırlığı hakkında emin değilim. Ayni sistem eğitim programları ülkemizdede uygulanmaktadır. Çok büyük paralar ve zaman harcanarak programlar anında motomot tercüme edilerek hap haline getirilerek , insanlara aktarılarak uygulamaya geçilmiştir. Bu sebeble insanımızın bilmediği pek çok kelimeler hiç bir değişikliğe uğramadan ( Marketing , bunchmarking , file ,backraound ) kelime haznemize iş bilmez tercümanlar kanalıyla davetsiz olarak dilimize takılmışlardır. ( Pazarlama kelimesi bunu ifade ettiği söylenir ama tam karşılığı değildir maalesef ) Bazıları ise en kısa yoldan tercüme edilmiş (Human Reasurch ) İnsan Kaynakları olarak dilimize takılmış , bu yeni terimde ister istemez kafalarda ayrı bir sorun yaratmıştır ve yaratmaktadır. Buna benzer yüzlerce örnek verilebilinir. Bu eğitim sistemlerinde kullanılan yabancı kelimeler genel anlamda ülke lisanında , iş kelime haznemizide ciddi şekilde yaralar vermeye etmeye devam etmektedir. Eğitim işi pek kolay olmadığı içindir ki yapılan tercümelerin , uygulamalarının her ülkenin şartlarına uygun değildir. İşte eğitimde karşımıza çıkan en önemli unsur insanını iyi tanıyıp tanımadığına bağlıdır.Eğer insanını tanımadan hazırlanan her bir eğitim programının başarıya ulaşması mümkün değildir. Önce insanı ve genel ülke sistemlerinin en geniş şekilde gözde geçirilmesi ve uygulanabilirlik imkanları test edilmeli ve araştırılmalıdır. Günümüzün çoğu zamanını toplantılarda harcarız. Bunun içindir ki örneği bu konuda vermeyi uygun gördüm. İşin geliştirilmesi , planlanması, gelmişi , geçmişi , stratejiler , rakip dedikoduları hep bu yuvarlak , elips , dikdörtgen ceviz kaplama masalar başında konuşulur. Genel anlamı içersinde TOPLANTI kavramı belli süreyle sınırlanmış en fazla üç konunun konuşulup tartışıldığı ve kesin kararlarlara varılarak uygulamaya , başla düğmesine basıldığı sınırlı sayıda yetkilinin katıldığı kurum içi bir dayanışma ve zamanlı söylev yeridir. Ben bu kadar yıl katıldığım toplantılarda başlama ve bitiş saatlerini belirten bir ibare , konuşulacak konular hakkında toplantı düzenleyenler tarafından aydınlatıcı hiç bir bilgi almadan girdim ve çıktım. Sabah 8.00 de girip akşam 22.00 de toplantılardan çıktığım çok olmuştur. Ve toplantıların hemen hepside daldan dala idealsiz sohbetler içersinde geçmiştir. Hep ütopik konuşulmuş , duyulması istenmeyen düşünceler hemen geçiştirilmiş , hatta susturulmuştur. Bazı zamanda katılımcılar kişisel becerilerini sergileyebilmek için toplumu düşünmeden uzamalara neden olmuşlardır. Acaba toplantılar yöneticilerin bir tatmin vasıtasımı veya yöneticilerin boş zamanlarını değerlendirmek için düzenledikleri kurum içi tatmin vasıtasımıdır hala anlamış değilim. Bana gore toplantının ilk 45 dakikası çok önemlidir. Mesajların , bilgi alış verişinin bu zaman içersinde en kısa , efektif olarak aktarılması gereklidir. Bu zamanın aşımıda genel bir düşüş yaşanır. Kendinden bildiğim için en fazla bir saat sonra düşüş ani bir şekilde karşınıza çıkar. Kendinizi yeniden toplamak için etrafınızı kontrol etmeye başlarsınız. Buda size bazen çok güldürücü bazende çok sıkıcı anlar yaşamınıza neden olur. Beden olarak orada olmanıza rağmen kafa ve beyin olarak başka yerlerdesinizdir. Tuvalet , havalanma , içecek ihtiyacınız birbirini takip etmeye başlar. Girişler çıkışlar başlar. Artık standart olarak toplantı beyinsel olarak bitmiştir ama bedensel göreviniz devam etmektedir. Hele salon hava şartlarına gore iyi kontrol edilmiyorsa durum dahada kötüdür katılanlar için. Sessiz konumdaki mobil telefonlar bir anda titreşim pozisyonuna geçerek masa üzerinde yakalamaya çalışırsınız. Ben hayatımda ilk olarak toplantı kurallarının gerçek uygulanmasını İngilterede gördüm ve defalarca yaşadım. Toplantıyı yapılacağı salon önünde sıcak , soğuk içecekler ve yiyecekler hazırlanmıştı. Kapı önünde gerekli her türlü kırtasiye malzemesi hazır edilmiş ve TOPLANTI SALONU nun kapısında toplantının ne için olduğu , başlama ve bitiş saatleri yazılmıştı. Bir beyaz kağıda da toplantıya katılacakların listeside asılmıştı. Toplantıya beş dakika kala herkes yerini aldıktan sonra toplantı lideri katılanları gözle kontrol edildikten sonra saatine bakarak toplantıyı açtı ve toplantını biteceği saatide anons ederek toplantıyı açtı. Toplantı masasına her türlü içecek hazır edilmişti. Çalışma hayatımda bayilerimizin bitmez tükenmez toplantılarımızdan bizlere ulaşmakta çok zorlandıklarını şikayet etmelerini hep susarak cevap vermişimdir. Hatta günümde olmadığım günlerde çok nadiren arayanlarla konuşmamak için arkadaşlarıma toplantıda demelerini dahi çok hatalı olsamda istemişimdir. Bugün işiniz gereği kişilerden kaçmanın en kolay yolu arayana bir arkadaşınız vasıtasıyla TOPLANTI da yanıtını vermenizdir. En azında arayanlardan en az üç saat kurtulmuş olursunuz. Her türlü eğitimin mutlaka hitap edeceği kitleye gore hazırlanması ve sunulması gereklidir. Katılımcıların her türlü ülke faktörleri hatta yöresel faktörlerin dahi dikkate alınması gereklidir. Büyük kuruluşlar genelde eğitimlerini verilen kişi sayısına gore değerlendirmektedirler. Verilen eğitimlerin kontrolları asla yapılmamaktadır. Bu işin ölçümü nasıl olarak bilemem ama her eğitimin mutlaka uygulanmasınında takibi şarttır. Büyük organizasyon içersinde olan kurumlarda bu çok daha ciddi ve büyük yatırımlar gerektirmektedir. Ama eğitimler genel bilgi ve anlayış düzeyinin çok üzerindedir. Konuya hakimiyet sağlamayan katılımcı bu tip organizasyonları bir dinlenme , turistik amac olarak görmektedir. Toplantıya , eğitime geldiği halde kendisini yanlız akşamları yemekte gördüğümüz pek çok eğitim gönüllüsünü hatırlıyorum. Her ne kadar tepki versekte bu tip insanlar her zaman var olacaktır. Eğitimlerin iş branşına gore iş koluna hakim birikimi olan uzmanlarca hazırlanmış , basit ve katılımcıların katılımı sağlanarak verilmesi gereklidir. Türk insanı istatistik , matamatiksel ve rakkamsal değerlendirilmelerden uzak bir biçimde hatta mizahi bir ortamda anlatılması gerektiğini düşünmekteyim. Bazen eğitime karşı çıkanlar veya isteksiz olanlarlada karşılaştım. Onlara eğer bu şirket için eğitim alıyorsanız önemli değil , şirket bunu başkasından telafi eder , ama kendinizin gelişmesi için yaralı görmiyorsanız zaten geri kaldınız zahmet etmeyin demişimdir. Eğitim insan çizgisini devamlı yükselten bir unsurdur. Çizgi yükseldikçe eğitimcide ondan çok daha çabuk zamanından evvel yükselmesi gereklidir. Eğitimciyle eğitilen arasındaki en önemli çizgi budur. Daha milli davamız olan Milli Eğitimini çözememiş bir ülkenin insanı olarak eğitimcilerin yaşadıkları sıkıntıları bütün kalbimle kabulleniyorum. İnsana saygılı , topluma saygılı insanları her yaşta , her yerde yetiştirmeye her zaman gayret göstermeliyiz. Eğitim yanlız okumak yazma değildir. Yemek yemeği , çatal bıçak kullanmasını , sıraya girmeyi bile öğretmek bir eğitimdir. Çok değer verdiğimiz insana her zaman her koşulda yaklaşmakla görevliyiz. Esas amacımız eğitim aldığına inandığımız cahillerle mücadele etmektir. Bozulmuş eğitim sistemimizi yeniden kuralım. Artık silkinme zamanıdır. Çağdaş bir ülke için insanımızı çok iyi tanıyarak batının ama insanımıza uyarlanabilir eğitim sistemlerimizi geliştirmeliyiz. Birikim , tecrübelerimi , duygularımı , hislerimi sizinle paylaşmak istedim. Sağlık ve sevgi içinde kalın. Haldan Levent
HAYAT DEDİĞİN
Şunları bir araya toplayayım dedim. Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm. Mutfak işinden anlamam ama donattım sofrayı. Bayağı uğraştım. Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim. Birinin yediğini öbürü yemez. Ötekinin içtiğini beriki içmez. Dört kisilik sofra kurdum. Mumları da yaktım. Bak hepsi, müziği çok severdi. Hatırladım. Müziği de ayarladım. Geldiler. 20 yaşında ben, 35 yaşımda ben, 40 yaşımda ben ve bugünkü ben dördümüz. Yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum. Kirk yaşımın karşısına da, ben geçtim. Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu. Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi. Yatıştarayım dedim. Sen karışma moruk dediler. Büyük hır çıktı. Komşular alttan üstten duvarlara vurdular. Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı. Evin de içine ettiler. Bende kabahat. Ne davet ediyorsun tanımadığın adamları evine. Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti yarın meçhuldür, O halde ömür dedigin bir gündür,o da bugündür..Günü sağlık , sevgi ile yaşayın.Siz siz olun geçmişi ve geleceği karıştırmadan anı , günü yaşayın. Sağlık ve sevgi ile kalın. Haldan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)