8 Eylül 2007

BAKKAL ÇIRAĞI SCHLİEMANN


Dünyadaki en önemli arkolojik buluşlar , bu bilimin eğitimini almamış amatörlerce , onların inanılmaz iş , hayal güçleriyle keşfedilmiştir. Bugün Çanakkale ilimizin sınırları içersinde bulunan , tarihiyle , filmlere konu olan en önemli tarihi hazinemiz TROYA ( Truva ) bunun en güzel örneğidir. Almanyda Marlenburg köyünde yoksul bir papazın oğlu olarak doğdu Schliemann. Baba oğluna noelde Resimlerle Dünya Tarihi isimli kitabı hediye etmesiyle Schliemanında dünyası değişti. Babasıyla hep tarih konuştu . Önemli tarihsel olayları ondan dinledi ve okudu. Bu andan itibaren yedi yaşında bir kent , hazine bulma fikri hayallerini süslemeye başladı.Otuz dokuz yıl sonra yollara düşerek hayalini büyük zorluklar içersinde gerçekleştirerek dünyaya en büyük arkeolojik buluşuna imza attı. Ondört yaşında okulu bıraktı. Füstenburg kasabasına yerleşerek bir bakkalın yanında çalışmaya başladı. Beş yılını ringa balığı , içki , süt , ve tuz satarak , patates ezerek ve dükkanı süpürerek geçirdi. Sabahın beşinden ta gecenin onbirine dek. Öğrendiklerini , babasından duyduklarını , okuduklarını unuttu. Bir gün sarhoş bir değirmenci kalfası dükkana gelene kadar. Kalfa tezgaha dayandı , içersini çınlatan bir sesle gösterişli dizeler okumaya başladı. Hiç bir şey anlamıyordu. Dizelerin Homorosun İlyadasından olduğunu öğrenince cebindeki son meteliğe kadar kalfaya içki ısmarlayarak dizleri tekrar tekrar dinledi. İşten sıkılan Schliemann Venezuellaya gitmeye karar verdi ve bir gemiye miço olarak yazıldı. Gemi şiddetli fırtınadan battı. Kazadan kurtulan Schliemann çalışmak üzere Amsterdama geri döndü. Kendini okumaya vermişti. Yoksul bir yaşamda yaşasa da hayatından memnundu. Ama İlyada her zaman elindeydi. Çok güçlü bir öğrenim yeteneği ve mükemmel hafızaya sahipti. Okuduğunu , gördüğünü asla unutmuyordu. İki yıl içersinde İngilizce , Fransça , Flemenkçe , İspanyolca , Portekizce ve İtalyanca öğrendi. Çalıştığı firma Rusya ile çalışmaya başlayınca Rusça öğrenmeye karar verdi. Eski bir Rusça dilbilgisi kitabı , bir sözlük ve çok kötü tercüme edilmiş bir Rusça kitap buldu. Yüksek sesle Rusça çalışmaya başladı o kadar gürültü yaptık ki iki evden de atıldı. Rus tüccarlarla onların dilinde konuşarak onlara çivit sattı. Daha sonra Petersburgda kendi işini kurdu. Bilgisi arttığı oranda ticaretteki başarısıda artıyordu. Her gün herkesin önünden geçip giden talihi yakalamayı bilen az sayıdaki insanlardandı. Yoksul papazın oğlu , bakkal çırağı , ofis hizmetlisi ve ayni zamanda sekiz dil bilen bir satıcı ve iyi bir tüccar oldu. Artık dünyanın her tarafıyla iş yapıyor devamlı geziyordu. Çalıştığım her ülkenin lisanını bilmem gerekir diyordu. İsveççe ve Lehçeyide öğrendi. Kuzey Amerikaya gitti. Kaliforniyadayken ; Kaliforniyanın ABD katılması nedeniyle kendisine ABD vatandaşlığı verildi. Altın tutkusu ona da bulaşmıştı. Altın alış verişi yapan bir banka kurdu. Devrin ABD başkanıyla çok yakın ilişkiler kurdu. Fakat çok şiddetli bir hastalığa yakalandı. Petersburga dönmek zorunda kaldı. Artık unuttuğu rüyasını gerçekleştirmeye yoğunlaştı. Artık Homoros ve İlyada hakkında bilmediği kalmamıştı. Bu kitabı kendi dilinde okumanın çok daha yaralı olacağına inanarak Yunanca öğrendi. Filistin , Suriye Yunanistan ve Mısırı gezdi. Bu sure içersinde Latince ve Arapça öğrendi. Schliemannın en büyük özelliğide aldığı notlarını , yazdığı yazılarını bulunduğu ülkenin dilinde yazmasıdır. İlyadayı satır satır okuyor ve nerede bulabileceğini öğrenmeye çalışıyordu. Troyanın yeri Anadoludaki Pınarbaşı köyü görünüyordu. Anadoluya ayak bastı. Yazılanları , efsaneleri tek tek gözden geçiriyor , bölgede yazılanlar ve esfanelere göre noktalar tespit ediyordu. Bu arada Yunanlı Helena ile evlendi. Kazılara başlama kararı verdi ve başladı. Önce Tanrılar Duvarını bulması gerektiğine karar verdi.İşine engel olan ve önemsiz saydığı duvarları yıktı. Silahlar , mutfak eşyaları , süsler , vazolar buldu ve kazı alanının bir kent bulunduğuna karar verdi. Uluslar yaşamışlar , ölmüşlerdi. Kentler kurmuşlar ve yok olmuşlardı.Kılıç ve yangın olanca vahşetini göstermişti. Bir uygarlık ötekinin yerine geçmiş ve boyuna ölüler kentinin üzerine diriler kenti kurulmuştu. Olay çoşku vericiydi. Schiliemann karısıyla birlikte kazıları her an dikkatle takip edip kontrol ediyorlardı.Sıcak bir sabahın erkan saatlerinde yirmisekiz metre derinlikte Priamos sarayının duvarları üzerine gelmişlerdi ki gördüğünün işçilerin tarafından fark etmesine meydan vermeden eşinin kolunu tutarak hemen işçileri evlerine göndermesi için talimat vermesini istedi.Onları buradan ne pahasına olursa olsun uzaklaştır dedi. Ama çabuk , çabuk. İşçiler uzaklaştıktan sonra eşine şalını alıp gelmesini söyledi ve kazı çukurunun içine atladı. Kazmaya başladı , kazıyor , kazıyordu. Fildişi mat , altın pırılpırıl parlıyordu. Eşi şalı tutuyor oda eşsiz hazinelerimizi şala dolduruyordu . İşte Priamosun hazinesi diye haykırıyordu. Karanlık eski çağın en güçlü yöneticilerinden birinin altınları , hazinesi , göz yaşı ve kana bulaşmış , tanrı gibi insanların süsleri üçbin yıl gömüldükten ve yedi devletin yıkıntıları altında yitip gittikten sonra yeni günün ışığına çıkıyorlardı.Schliemann hazineyi ve kenti bulduğuna artık çok emindi. Ancak ölümünden az önce zafer sarhoşluluğundan yanıldığı Truvanın ne ikinci nede üçüncü katmanda değil alttan altıncı katmanda bulunduğu ve hazinenin de Priamustan bin yıl eski bir kralın olduğu kanıtlanlanıyordu. Topladıkları hazineyi eşiyle baraklarına taşıdılar. Ganimetin içersinden bir çift küpe ve gerdanlığı eşine taktı. Buluntunun haberi yayıldı. Karısının akrabalarının yardımıyla hazineyi Atinaya oradan da ikiyüz sandıkla Londraya gönderdi. Uyanan Türk Hükümeti hazinelerin geri getirilmesi için Yunan Hükümetinden Schlimannın ve eşinin tutuklanması , kaçırılan hazinenin iadesi için elçilik vasıtasıyla istedi. Yapılan araştırmalarda eserlerin kırıntısına bile rastlanamadı.1816 da İngiltere parlemento kararıyla hazineyi satın alındı ve hazine British Museumda yurdunda uzaklarda mahsun bir şekilde sergilenmek üzere yerlerini aldılar. Schliemann yaptıklarıyla bizlere çok şeyler kazandırmış bir amatör arkeolog olabilir ama o bizim değerli hazinemizi çalanda bir hırsızdır. Bu onun suçumudur. ? Bu suç bırakın yahu allahın taşını alsınlar diyen bir zihniyetin suçudur. Anadolu topraklarının milyonlarca eseri yurdundan , yerinden uzaklarda bizden çok daha iyi şartlar altında sergilenmekte , ziyaretçilerce hayranlıkla seyredilmektedir. Hatta eserler tanıtılırken ülkemizin verdiği değerde fıkra olarak ziyaretçilere anlatılmaktadır. Bu yerleri gezerken her zaman geri kalmışlığın . akılsızlığın ve bilgisizliğin acısını yaşıyoruz. Aslında en büyük sorun bu ülke hazinelerini bulup para uğruna yok pahasına satan bilgisiz , vatan haini bakkal çırağı dahi olamayan yerli Schliemannlardır. Sağlık ve sevgi ile kalın. Haldan

Hiç yorum yok: