6 Eylül 2007

REMZİ BABANIN ANISINA


Bir bayram günü uğramıştım bayramlaşmak için. Tüm aile sofraya oturmuştu , kimse rahatsız olmasın dediysem de yanındaki sandalyeye vurarak yanıma oturmamı istedi, inanın yedim dedim. Ben açsın demedim , bir iki lokmada bizimle ye , paylaş , bize katıl dedi sofrasına ilk oturduğum , evini ilk ziyaret ettiğim pamuk saçlı adam. İşte böyle başladı baba evlat ilişkimiz.
Sabahın tan vaktinde yürüyüşe çıkmıştım. Dönerken elindeki ortopedik bastonuyla yürüyen Remzi Amcaya rastladım. Günaydın amcam dedim , iyi sabahlar , güzel günler olsun. Ayni temennilerini sunarken gözleriyle tabiatı izliyor , bastonuna dayanarak temiz havayı ciğerlerine çekiyordu. Yatakta geçen zamana acıyorum dedi. Seksen yaşına rağmen yaşama sevinci içersindeydi. Evinin önüne gelince elini öpmek istedim o elimi sıktı , bir isteği olup olmadığını sorarak ayrıldım.
Yaz günleri esen rüzgarın serinliğinde balkonda , kış günlerinde karşılıklı koltukta oturur uzun uzun sohbet eder , yemek yer , eskileri , deneyimlerini keyf ve hayretle dinlerdim.
1917 de Kastamonu Araçta doğmuştu. İlkokuldan sonra ülke şartlarına göre en iyi eğitimi ve geleceğini sağlayan askerliği meslek olarak seçmişti. Ülkemiz kurtuluş savaşının yaraları sararken , İkinci Dünya Harbi kapımızı çalarken ülkenin dört bir yanında görev yapmıştı bütün olumsuz şartlarına rağmen. İki gün trenle seyahat ettikten sonra görev yerine iki gün at sırtında gittiğini o günleri tekrar yaşarmışçasına heyecan içersinde anlatırdı. Siyasilerden neler çektiğini yere bakarak içi buruk anlatırdı. Yaşadığı olumsuzluklardan hiç şikayet etmezdi , ülkenin şartları buydu derdi. Bilerek , severek , isteyerek bu işe girdim, hayatımı doldurdu derdi. Sıkıntıyı tüm ülke insanı hep beraber çektik ama paylaşmayı bildik. Bütün ülke ve mesleki sıkıntılarına rağmen görevini her zaman en iyi şekilde yapmanın gururunu yaşadı , sade , gösterişsiz ve hırssız.
Bir gün Remzi Amca dedim , müsaade ederseniz size baba Safiye Teyzeme anne diyebilirmiyim.?
Çünki benimkiler ……..
Yüzüme baktı , sen ve ailen benim çocuklarımsınız dedi. Asla elini öptürmedi. Her zaman mis gibi kokan yanaklarını öptüm. Her zaman tüm kuvvetiyle sardı kollarını boynuma gözlerindeki , kalbindeki sevgiyle hoş geldin evlat diyerek. Bu sevgi dolu yüze , bedene bende bir ilave yaptım. Her zaman mutlaka bir kerede anlından öptüm. Bir gün traşsız , bir gün boş otururken görmedim. Bir gözünü rahatsızlığı nedeniyle kaybeden manevi babam tek gözüylede okumasına , yorumlarına devam etti. Evlat , şu yazıyı okudun mu , amma yazmış dimi gülmekten yere yattım der günün keyfini çıkarmartmaya bayılırdı. Düzen , sevgi adamıydı. İki ihtilalde emir komuta zincirinde yer almış , her zaman haktan , hukuktan yana olmuştu. Çocuklarına makam arabasına el sürmelerine bile izin vermemişti değil binmelerine . Devletin malıydı , devlet işi harici asla kullanılamazdı. Devlet , ülke her şeyden önce gelirdi onun için. Atatürk ilke ve inkilaplarından taviz verilmesi onun için dayanılması en güç olaylardı. Bu ülke hala Atatürkçü düşünceyi anlayamadı diyerek başından geçenleri , tarihiyle , ismiyle anlatırdı . Bu ülke onun fikir ve uygulamalarıyla bu hale geldi ama hala anlıyamadılar diyede üzüntüsünü dile getirirek tespihini çekerdi.
Safiyesine sevgi ile bağlanmış , çoçuklarını elbiriğiyle yetiştirmişlerdi. Tam atmış iki yıllık bir sevgiyle bağlanmıştı hayat arkadaşı Safiyresine , çocuklarına , torunlarına , tüm dostlarına. Ülkesinin geçirdiği yokluk günlerini asla unutmadı , hep o zor kötü günlerin gelmemesi için yaradanına dua etti. Alışkanlık ve prensiplerinden asla taviz vermedi. İntizamı , sevgiyi , adaleti hep ön planda tuttu. Uğramayı uzattığım zaman Safiyesine ararttırırdı , anlardım. Safiye Annem nerelerdesin deli oğlan derdi. Bilirdim özlemiştiler. Sapları şaşırmış su şişelerinin bile bir disiplin içersinde olmasını isterdi. Hepsi kol mesafesinde hizmete hazır bekleyeceklerdi.Traş makinasını , çantasını ve sevgisini son nefesine kadar yanında taşıdı. Hasta yatağında kablolu TV abone numarasını bulamayanlara numarayı akıldan söyleyecek kadarda dinç yaşadı. İki kalp krizi geçirmesine , düşüp kalça kemiğini zedelemesine rağmen yaşam sevgisinden , hayat bağımlığından asla vaz geçmedi. Görebildiğim , anlattıklarından anladığım kadarıyla Remzi Babam asla kendi için yaşamadı. İşinde ülkesi , evinde ailesi ve dostları için yaşadı. 1917 de başlayan yaşam 31 Ağustos 2007 yaradanın emriyle doksan yaşında son buldu , eşinin , evlatlarının ve torunlarının ellerinde. Yorgun vücudu iflas etsede tıkır tıkır çalışan bir beyinle hayata veda etti Pamuk Babam. Daha doğrusu sevgiyi , dostu , tarihi kaybettim , Pamuk Babamı kaybettim. Son kez öptüm anlından elbet bir gün kavuşacağız Pamuk Babam dedim. Her zaman seni rahmet , sevgi ve saygıyla anacağız ve seni yad edeceğiz ailece. Kısa zaman olsada bana ve bizlere çok şey öğrettin. Safiyene hr zaman gideceğim , seni her zaman oturduğun koltukta hatırlayacak,kalbime göre anacağım. Seni çok özleyeceğim Pamuk Babam nur içinde yat. Yaradan Safiyene , evlatlarına , torunlarına sağlık , sevgi dolu bir yaşam ve banada senin gibi onurlu bir hayat nasip etsin. Ruhun şad olsun. Her zaman kalbinde ve aklımda olacaksın Babam.

Manevi oğlunuz Deli Oğlan.

31 Ağustos 2007

Hiç yorum yok: